31 Ekim 2010 Pazar

Toplum Zararlıları; Bölüm II : Ebeveynler



Gelelim ikinci türe, şimdi ilk türün çözümü var, zayıflayabilir, bunu yapabilir yani, ama bu ikinci türün o dönüşüm başladıktan hiçbir şekilde geri dönüşü yoktur. Ebeveyn insanı.. Hepimizin annesi babası var, çokca da severiz evet, fakat bu ebeveyn türü daha yeni dönüşüm geçirmiş bir model. Sıfır ila yedi yaş arası çocuğu olan bu ebeveynler kendilerine dokunulmazlık kartı verilmişcesine toplum huzurunu bozarlar. Benim yaş grubu gençlerin çocuk yapmak gibi bir plana girmemelerine sebep olurlar. Bunların mottosu şudur; benim çocuğum var ben herşeyi yapabilirim. Daha çok annelerde görülen bu fikir, günümüzün modern ebeveynlik kavramıyla babalara da sıçramıştır. Böyle düşünen insanların çocukları daha iki aylık olsa bile bu tavırdan güç alarak maksimum düzeyde sapıtır. Kafe, restoran, sinema, alışveriş merkezi, toplu taşıma, sokak, en kötüsü şehirlerarası ulaşım, uzun bir uçuşta uçak. Bu durumların hepsi rahatsızlık için birebirdir. O çocuk genelde ya ağlar, ya anırır, ya bilmiş bilmiş konuşur, ya sizin koltuğunuzu tekmeler, ya gelir oranızı buranızı cimcikler, ve ebeveyn napar, hiçbir şey yapmaz.

Bir otobüs yolculuğunda bu veletlerden biri arkama oturdu, cırcırcır konuşuyor, camları yumrukluyor, benim koltuğu dan dan tekmeliyor, dönüyorum bakıyorum kıl kıl, anası olacak bir şey desin diye, anası olacak bir şey demediği gibi babası olacak da yan koltuktan, anılcığım bu şekilde devam edersen gittiğimizde sana hazırladığım sürprizi göremeyeceksin tarzı efektif, saldırgan ve sonuç odaklı bir çözüm sunmuştu. Doğru çözüm benim dönüp anılcığım bu tavrı sürdürürsen sürpriz tokadı ağzına yiyeceksin demem olurdu, fakat kınanacağımı bildiğim aa ama o daha çocuk ablası tarzında bir yaklaşımla püskürtüleceğim ve bütün otobüs tarafından da cıkcıklanacağım için susup oturdum. Ben üniversitedeyken kalabalık bir kız grubuyduk ve nereye gitsek aşırı gülüp eğlendiğimiz için garsonlar tarafından uyarılırdık, müsteriler rahatsız oluyor diye, hadi sen git garsona de ki, şu yan masada beş saattir anırarak ağlayan çocuk beni çok rahatsız etti, rica etsem uyarır mısınız? De hadi bi de, bakalım başına neler gelecek, çocuk sevgisinden mahrum, annelik duygusunun yüceliğinden bihaber, en güzel varlığa karşı yapılan açık saldırı, bencillik, düşüncesizlik, seni de görücez ilerde, terbiyesiz gençlik tarzında ifadelerle yargısız infaza gideceksin. Kesin.

Özellikle kız çocuklarının son yıllardaki o pembe şımarıklıkları yok mu? Bilmiş tavırlarıyla birleşen garip kıyafetleri ve kontrol edilmeyen sapkınlıkları, eminim ki yeri geliyor aynı yaş grubundan bir erkek çocuğu bile buna şaşırıyordur, napıyor diye? En basitinden küçükken kimse bana danışmazdı kıyafet alınırken, prensesim hangisini beğendin diye, şimdi utanmasalar tek başına yollayacaklar alışverişe, neymiş efendim kendi beğendiğini seçerse özgüven bimnemne, banane arkadaşım ben ne istersem onu giydiririm, ben yapmadım mı sonuçta, zaten büyüyünce dinlediği müzikten, okulundaki modadan etkilenip abuk subuk şeyler giyecek, bari küçükken istediğimi yapayım. Bu kız çocuklarını frenlemeyen anneler, hayatı kendilerine ve çevrelerine zindan ettiklerini ne zaman anlayacaklar acaba? Bu çocuklu ailelerin en sevimli versiyonu tatildekilerdir, özellikle de deniz/havuz kenarındakiler. 5'e kadar o çocuğu ciyaklatarak suya sokmaya çalışan ebeveyn, 5 yaşından sonra o çocuğu sudan çıkartmaya uğraşacaktır. O çocukta yaptığı her gerzek şeyi, ciyaklayarak bu ebeveyne göstermeye çalışacak, su sıçratacak, gözüne kum kaçıracak, en gıcık olduğum olan denizde birbirlerine ıslak kum fırlatacaklardır.

Bu insanlar normal bir gençlik geçirip, sevip evlenip, aile kurup, bir meyve olarak da çocuk fırtlatmaya karar verdikleri ana kadar, bildiğimiz, çevremizde gördüğümüz hatta direk biz olan tiplerdir. Ama o çocuk çıktığı anda, daha önce bir hayatları olmamışcasına garip bir auraya giren bu ikili ve başı çeken anne, anne olmadan bilemezsin, ah o duyguyu tatmadan ölemezsin, anne olunca anladım, o kucağıma verdikleri ilk an tarzı şairane duygular eşliğinde hislerine derman olmaya çalışacaktır. Daha sonra bebeğinin pusetiyle topluma karışacak, yine şişmanlarda olduğu gibi yolun ortasında duracak, o puseti sağa sola çarpacak, o çocuk çıkıcak içinden ben sürücem diyecek, sen bir yere yetişmeye çalışırken yoluna taş koyacak, sonra puset yaşı bitecek, bu arkadaş sokakta yürüyecek, bundan gururlu anne, en olmadık yerlerde bu çocuğu kendi yürüsün diye salacak. Alt geçit, üst geçit, metro merdiveni, apartman merdiveninde bebesini kucağına alıp hızlıca çıkacağına, elinden tutup hadi berkecim hop afferin, bi adım daha, ahaha bravo oğluşuma tarzında yeri ve zamanı çok yanlış bir pratik yaptırtacaktır. İstediği her oyuncağı alacak, bu oyuncakları her yere taşımasına izin verecek, kırıp attığında olsun annem bir daha alırız diyecek, okula başlayıp ilk arkadaşıyla kavga ettiğinde hemen o çocuğun annesini arayıp şikayet edecek, servis şöförünü tembihleyecek, mıncık mıncık öpüp sarılacak. Şımarta şımarta tepesine çıkartacak, çocuk büyüyüp ergen olunca, sivilceleri çıkıp kendini odasına kilitleyince, sizden nefret ediyorum diye kapıları çarpınca da, Haluk biz nerede yanlış yaptık, bilemiyorum ki, ne istese yaptık, ne dese aldık bu yaşına kadar, neden böyle oldu bu çocuk? diyecek.

Toplum Zararlıları; Bölüm I : Obezler



Toplum zararlıları ya da sosyal suçlular denilebilecek bir türü tanıtacağım bugün sizlere. Çoğunuzun günlük hayatlarında sıkça karşılaştığı ama ne olduğunu adlandıramadığı bu tür aslında çok tehlikeli ve bir o kadar da vurdumduymazdır. Bu tür altında sayılabilmek için iki karakteristik özelliğe sahip olunulması gerekir, bunlar ayrı ayrı bünyede barınabilir, ikisi birden aynı kişide de olabilir. İkincisi voltranı oluşturan birleşme olacaktır. Bu özelliklerin ilki şişmanlık, ikincisi ise çocuk sahibi olmaktır. Şişman bir çocuk sahibi ise tehlikeli sular, zor zamanlar, hayırlara vesile olsunlar olarak da bilinirler.

Bu şişman kadınlar ve adamlar nedense toplumda herşeyi yapabileceklerine yönelik bir inanç taşımaktadırlar. Şişman oldukları için herşey mübahtır, helaldir onlara. Bu bahsettiklerim yalnız öyle balıketli insan değil bildiğin şişman, gördüğün obez olanlardan olacak. Vücudun büyümesiyle birlikte artan vurdumduymazlık sınırı bunlarda bir hayli fazladır çünkü. Hepimizin başına gelmiş ve gelecek olan bir örnekle durumu daha netleştirebilirim, sokakta yürüyoruz, kalabalık bir kaldırım düşünelim, insanlar bir yöne doğru belli bir tempoda yürüyor, bir anda tempo kesilir insanlar durma noktasına gelirse, bilin ki grup içinde bir şişman vardır, ve bu şişman vitrine bakmak, elindeki simidi yemek, terini silmek ya da hiç önemli değil sadece canı istedi diye yolun ortasında durur. Eğer siz şişmanın hemen arkasındaki insansanız, bu duruşu kestirememek sonucu şişmanla istemediğiniz yakınlıkta bir münasebete dahil olabileceksinizdir. Bu aynı şişmanlar, biz şişmanız zorluklar yaşıyoruz öbürleri de yaşasın kafasında sosyal hayatı bize toplu taşıma araçlarında da zehir etmeyi ilke edinmişlerdir. Bir kere ayakta durmaz, duramadığı için değil sadece durmak istemediği için herkesin kendisine yer vermesi gerektiği gibi bir kafaya sahiptirler. Bir kere otobüste gidiyorum ayakta duran insanlar da var, şişman bir kız, yaşlı falan da değil, gözüne kestirdiği bir genci, pardon kalkar mısınız diyerek yerinden edip, ay uy aman nidalarıyla da koltuğuna puf diye kendini bırakmıştı. Düşünelim otobüste kimlere yer verilir? Yaşlı amca/teyzelere, çocuklu kadınlara, hamilelere, istiklal gazileri vardı eskiden onlarda kalmadığına göre, bu arkadaş kendini hangi kategoriye dahil ederek bu hakkı buluyor. Yaşlı ve hamilelere yer veriniz tabelası, yaşlı, hamile ve şişmalara yer veriniz olarak değişti de benim mi haberim yok?

Bir de bu gruptan bir üye sehirler arası yolculukta yanınıza düştüyse vay halinize, bir kişilk aldığın koltuk var ya, unut onu ya direk, sen yarım insansın artık, o koltukları birbirinden ayıran çizgi büyük ihtimalle yanındaki şişman teyzenin popo çatalına çoktan kaynadı çünkü. Kıpırdansan da, böyle rahatsız olmuş bakışları atsan da, kolunu bacağını bunu dürterek bak üstüme çıktın mesajı vermeye çalışsan da, bu hiçbirini sallamayıp sadece muavinin çay kahve servisine ne zaman başlayacağını düşünüyordur. Bir de giyim konusunda bu şişman insanların sebepsiz bir cüretkarlığı vardır. 38 beden üstü üretilmemesi gereken bazı kıyafetleri mutlu bir şekilde giyerler, skinny giyer, tayt giyer bu bir de popoyu kapama gereği duymaz, e tabi senelerin emeği var orda neden saklasın ki? Yine sokağa dönelim bu taytlı ya da skinnyli gencimiz önümüzde yürüyorsa ve eğer o altındaki desenliyse, geçici körlük, korneada yanma, retinada çizilme gibi kalıcı hasarlar meydana gelebilir. Kesinlikle yanlış anlaşılmasın şişmanlar evde oturup daha da şişman olsunlar demiyorum, insan şişman olabilir ama bunu diğer insanları rahatsız eden bir silah olarak kullanmaları beni rahatsız eden, yoksa şişmanlar sempatiktir bilirsiniz...

27 Ekim 2010 Çarşamba

En Büyük Düşmanım; Çalar Saat


Pazartesi sabahı, sabahın yedi buçuğu çalan alarm sanki biraz erken mi çaldı ne? Hava bu kadar karanlık oluyor muydu ya? Allah, saatler ne zaman alınıyor, saat alınacaktı sanki...Gözümü açmadan açtığım beynim bunları kurarken, başladım hesaplamaya kışın ileri mi alıyorduk, geri mi alıyorduk? Birinde sabah kalkınca sabah olmuyordu pek, öbüründe de bir saat fazla uyuyup mu seviniyorduk? Saati susturup zor açtığım tek gözüm ve her ihtimale karşı uyuyan diğer gözümle telefondan googla'a saatlerin alınması gibi bir şey yazıp search ettim. İyi de ayın kaçı bihaberim, umutsuz araştırmalarım sonucunda daha zamanının gelmediğini farkettim. Bütün çocukluğum boyunca 5 dakika uykunun hesabını yaptım, saatler alındığı vakitlere bir türlü uyum sağlayamayıp, geçmişi geride bırakamayıp saat 12 diyen anneme ama aslında 11 gibi gerzek savunmalarda bulundum. Bizim evdeki sabah maratonu annemin çalar saati fena bir dijital love story ezgisi eşliğinde çaldığı anda başlardı. Halıda çıkan terlik sesi fışırtısıyla zamanımızın geldiğini anlardık. Önce kardeşim uyandırılır kahvaltıya gider, televizyona bakarken annem bulduğu boşluklardan ağzına bir şeyler tıpar, kusacak gibi oldum diyen kardeşimin ağzına sokulan akabindeki lokmayla birlikte kusar. Annem çıldırır, servis gelir, asansör gelmez. Bulunan boşlukta sıra bana gelir.

İlkokul, ortaokul ve lise öğrenim hayatımda servis ve uyanma araları yaş arttıkça azalmış, kahvaltı devreden çıkartılarak o süre saç yapmaya ayrılmıştır. Televizyonun saatiyle 7.21de inersem tam sahane denk getirirdim, onu hatırlıyorum. Ve yine demin bahsettiğim öğrenim kronolojimin ilkokul döneminde her sabah bıkmadan usanmadan annem kaldırdığında karnım ağrıyo ya çok yalanını söyledim. Bir gün boşluk bırakmamamdı sanırım annemin durumu çakozlaması. Ve yine her sabah annem uyandırmaya gelmeden en sevimli ve masum halimle uyumaya çalışırdım ki "Ay uyandırmaya kıyamadım" desin. Hep kıydı, her sabah kıydı ya kadın, bir gün sektirmedi canım annem. Bir gün...Her gün de o yataktan eve döneyim kesin uyiycam geri, direk döner dönmez diye uyandım ve bir gün de yapmadım. Sonuçta sabah uykusunun yerine ne koyarsan koy ucuz bir taklitden öteye geçemeyecektir. Her zaman da, sabah dinç uyanan insanlara imrenip, onlara bir o kadar da gıcık olmaya devam edeceğimdir.