30 Ocak 2011 Pazar

Sen & Ben İçimde

Bu yazıya başladım, ben, yarıladım uzattım ama sonra istemedim, benim olan bana kalsın istedim, tek tek bütün Duman konserlerimizi bu kadar seneler boyunca sana söylediğim şarkıları, bize uyan, uymuş olan sözleri yazdım, çizdim, hayal ettim... Sonra sildim, benim bildiğimle, senin bildiğin yeter bize dedim. Kaç Duman albümü eskittik, kaç yılı geride bıraktık, kaç şarkıyla aşık oldum ben sana, kaç şarkısıyla küfrettim, kaç şarkısını birlikte dinledik, kaçında sarhoş olduk. Ama geriye sadece güzelleri biriktirdik. Ve sonuç olarak

Yolun ardına bakmadık yorulmadık
Bak hala burdayız
Belki delirdik de delirdik
Bak hala burdayız
Biz neler içtik neler yedik
Bak hala burdayız....
dedim ben kendime, şimdi de sana; bir de bunu istedim dinlemek, her şarkıdaki "sen", hep sen oldun diye...

Dum'a Dum'a Dum!



Duman vardı benim için, konserine gitmek duman oldu dün gece itibariyle... 25 yaş aktivitesi listemden üzülerek adını çizdim dün gece. Duman benim hayatımı, özellikle de aşk hayatımı tüm albümleriyle anlatabilecek kadar içindeydi hep hayatımın. Kasetten, CD'ye oradan da ipoda uzanan teknolojik devrimin her aşamasını benimle birlikte yaşadı bu gençler. Ya bunların adı niye dumanmış biliyor musunuz? geyiklerinden, grubun askerlik maceralarına, evlilikten, çoluk çocuklanmaya takip ettiğim bu sürecin benim için en zevkli kısmı; konser ayağı, dün gece itibariyle sona erdi. Kendimize uygun gördüğümüz dur şurası boş rahat dinleriz dediğimiz yere gittiğimizde güvenlik görevlisi "Kusura bakmayın, burası Duman Bey'in misafirlerine ayrıldı." dedi, ki gecenin en eğlenceli anıymış, bilemedik. Mecbur önlerde bir yer edindik, Otto Santral'deki Duman konserinin yaş ortalaması 17-18lere kadar düşüp bu gençler üniversite, alkol gibi kendilerine çok yeni ve havalı gelen olaylara yeni girdikleri için, enerjileri de bir hayli yüksek, konserde nasıl davranılır konusunda bilgileri yerlerde sürünmekte, çoğu İstanbul'a yeni taşınmış, ailesinden ilk ayrılığı ve çok mutlular; bunlar kaçınılması gereken insanlar.

Daha gitarın ilk akoru, davulun ilk dumunda bunlar o daracık yerde, birbirlerine sarılıp sapıkça zıplamaya, aaaa huhuhuhuhaahhhh gibi şarkıyla, melodiyle hiç bir alakası olmayan garip primitiv sesler çıkarmakta, öne arkaya doğru ama sarılma bitmeden hareket etmekteler. Bir de niyeyse bu gençler bir hayli hormonlu ve uzun boylu, tamam biz de küçükken konsere gittik, tepindik, zıpladık; bilmiyorum biz Ankara'lıydık ya belki daha edepliydik, kendini kaybetmişçesine zıplayan iki metrelik gencin dönüpte yavaş biraz demesi sonucu, tası tarağı toplayıp arkaya gittik. Kendi yaşıtlarımızı bulduğumuz barın önünde karar kıldıktan sonra, konserde başınıza gelebilecek en kötü şeylerden ikincisi konser çiftini bulduğumuzu anladık, hem de iki tane... Konser çiftleri, genelde daha yeni birlikte olan, bu da ilk yakınlaşmalı aktiviteleri olan gençlerdir. Bunlar sarılır, öpüşür, rock, metal, klasik farketmez, kızın başı çocuğun göğsünde dinlerler konseri, çevredeki herkesin aynı modda olması gerektiğini düşünürler, Mor ve Ötesi konserinde bu türden bir çiftin kızı dönüp "Şarkı söylemeyin lütfen duyamıyorum" demişti. "Git CD'sini al evde dinle" fikrimizi beğenemedi ve konser sonuna kadar 5 kızdan ciyak ciyak şarkılar dinlemek zorunda kaldı. Kaşındı, kabul edelim. Neyse dünküler baya bir garipti, bağrış, çağrış kavga edip birbirlerine girip, durup hoppa diye sarılıp öpüşüyorlardı. Konserin geri kalanını dışarda dinleme fikrimiz, yarı olupta o bütün Ottonun kapıya sigara içmeye çıkmasıyla sona erdi. Kendimizi attığımız ilk taksi ile eve döndük. Dün gece sondu, ben dün gece evet 24 yaş altı konserlere giremesin, içki içemesin istedim, çok mantıklı buldum, bir hayli destekledim. Duman Bey yaşlanıp, kemik kitleye yönelik hatıra konserleri vermeye başlayınca tekrar görüşürüz.

24 Ocak 2011 Pazartesi

Can We?


Sabah yedi buçukta uyanmak istemiyorum, akşamları 12'de Külkedisi gibi uyumak istemiyorum, dirensem de uyuyakalmak istemiyorum, film izlemeden once filmin suresine bakıp, oo simdi bu bitse 1,5'da, ben yatsam şu saatte, kalksam şu saatte, yok olmaz yetmez bu kadar uyku, parabolüne kendimi sokmak istemiyorum. Sabahları sokak poğaçası yemek istemiyorum, yumurtalı, marmelatlı kahvaltı etmek istiyorum, annemin yaptığı olursa tercihim, erikten alayım! Gazeteleri koltuğa yayılıp kahve eşliğinde okumak istiyorum. Sonra dışarı çıkıp boş boş dolanmak, sergi, müze gezmek, belki bir filme girmek, market alışverişi yapmak yavaş yavaş, eve dönüp yemek yapmak, sevdiğim bir şeylerden, kitap okumak istediğim kadar. Gece dışarı çıkmak, canımın istediği saate kadar durmak, canımın istediği kadar içmek(aksırıp, tıksırıncaya kadar mesela), tatile gitmek, görmediğim yerleri gezmek, bu şehirde, bu ülkede veya başka kıtada... En sevdiğim grubun peşinden başka bir ülkede festivale gitmek, Afrika'ya gidip aslanları, Çin'e gidip pandaları görmek, tatilleri Cuma akşam, Pazar dönüşlere sığdırmak zorunda kalmamak, 25 senedir en büyük isteğim olan o köpeği alabilmek, ama evde çok yalnız kalır diye düşünmemek. Son kararım Weimaraner'den yana! Ama bunlara yetecek parayı kazanmak, iyi bir kariyere sahip olmak, olmaz değil mi? Hepsi bir arada sürmez, en güzel yaşlarımızda çalışıp para kazanıp, kariyer yapmamız lazım çünkü, sonra evlenip, çocuk yapıp, bütün parayı bunlara gömmemiz, okulu, servisi, telefonu, üniversitesi derken bütün kazandığını hortumlarken soyağıcının fidanı, sen her şey bitip de oh hadi geziyim tozayım, Dünya'yı göreyim dediğinde yaş olacak 60, sen olacan pelte (çok şükür babam takip etmiyor) o en sevdiğin grup çoktan kefterlemiş, gece dışarı çıkamazsın yorulursun, çok içemezsin, büyük ihtimalle engelleyen bir sağlık problemin olur. Dinleyecektin zamanında Başbakanını işte! Teknoloji alıp başını yürümüş olur, ehehe dvd vardı dersin baya bi dalga geçerler.
Öyle yani, kötü oldu bak şimdi gece gece, kariyer falan, para, lanet olsun size Lidya'lılar; bok vardı!

6 Ocak 2011 Perşembe

Yeni Seneler!


Her yeni yıla, hep aynı dileklerle giriyorum. İstikrarlı mıyım yoksa başarısız mı karar veremedim. Daha çok para, süper kariyer, daha çok kitap okumak, daha çok film izlemek, daha çok yazmak, daha çok çalışmak, daha fazla öğrenmek, en az 3 ülke gezmek, bir hobi edinmek, dansa başlamak ve bilimum tüketici istekleri, toplasan aşağı yukarı herkesinki aynıdır zaten. Sevgilisi olmadan yeni yılda yapılacaklar listesinin bir numarasına evlenmek yazan arkadaşımı burada ayırıyorum gruptan. Bu dilek işini abartıp 2 sene önce yazmıştım tek tek, 2010'a girdiğimizde de üzerinden geçmiştim, başarı oranını hesaplamak için, ve bütün sene boyunca izlediğim bütün filmleri ve okuduğum bütün kitapları bir deftere yazmıştım. Ve bazen sırf listeyi uzatıp oraya yeni bir madde ekleyebilmek için filme ve kitaba abanıyordum. Takıntılı yönlerimi kabullenip onlarla yaşamayı becerebiliyorum artık, garipsemeden...Her yılın listesinde mutlaka yer alıp ama ömrü maksimum bir ay olan spor faaliyetlerim bu sene de yine listedeki yerini alıyor. Nasıl ki televizyon kanallarının ana haber bültenleri her sene usanıp sıkılmadan, yılbaşı büyük ikramiyesiyle ilgili haber yaparsa; bu paraya neler alınır? Bu parayla Dünya'nın etrafında kaç tur dönülür, kaç km'lik yol yapılır, piyango size çıksa ne yaparsınız röportajları, ve Nimet Abla'nın önündeyiz, her sene olduğu gibi bu sene de vatandaşlar umutlarını yılbaşı çekilişine bağladı. Tam bimnemmm kaç Lira eski parayla tammm şu kadar trilyon. Daya altına da Yann Tiersen'i al sana mis bülten! Aynı hesap bende de spor bu kategoriye girer, ve aynen o Nimet Abla önündekilerin bilete bağladıkları umudun sönmesi gibi benim de şevkim bir ayda sönüp gider.

Yılbaşı tacizi de hayatımızın vazgeçilmezlerinden, güzide basınımızın 1 Ocak manşetlerinin başında gelir. Gariban bir turisti çembere almış 10- 15 kadar abaza Türk genci fotoğrafı da bu haberin kaymağıdır. Şaşkın bakışlarla kurtuluş arayan gariban sarışın kız, çevredekilerin 3-5 kelime oo baby, kiss you Türkçe'siyle rahatsız edilip, ileriki safhalarda da topluca ellenir. Bir tanesini otobüs durağına tırmandırmışlardı bir sene. Turist rehberlerinde nasıl gezilecek, görülecek yerler, tarihi eserler, müzeler, restoranlar, cafeler, barlar ve diskolar gösteriliyorsa aynı zamanda bu arkadaşlara yılbaşı gecesini Taksim meydanda geçirmemelerini gerektiren bir dip not verilmeli. Hayatı boyunca sadece bu vesileyle karşı cinsle münasebete girebilen insanlar var çünkü. Tabu'da taciz kelimesi gelse 2 kelimeyle herkese anlatısın yılbaşı, Taksim bitti, bu kadar. Ne gerek var ısrarla gitmeye, Avupa Kültür Başkenti olabilir, sene boyunca tramvayın arkasındaki bando mızıka ekibi ve lavanta kokusu dışında bir etkinliğine katılımcı olmamış olabilirim, olsun ama sonuçta Avrupa yani Kültür bir de, ama yine de ellenirsin be canım. Rahat vermezler orda, ülkene gittiğinde hoş bir paylaşım olmaz.

Bu seneki dileklerim de geçtiğimiz senelerden pek farklı değil belki, ama olsun "Önümüzdeki maçlara bakıcaz!" 2011, 2012 geldiğinde şu an hayal etiiklerimizin çoktan gerçekleşmiş olduğu bir yıl olsun. Herkese iyi yıllar olsun!!!! Mutluluk, sağlık, kardeşlik, arkadaşca, dostluk, barış içinde....
Yazının tam şu anında Yann Tiersen çalsın kafanızda, öyle bitirin...
Dıtdırırım dı rııııı dırırım

Aklına getiremeyenler için: