25 Nisan 2011 Pazartesi

Ses, Deneme, Bir kiii


Son entry tarihinin üzerinden neredeyse bir buçuk ay geçmiş, bu sefer benim suçum yok. Gerçi inat ettim normal yollarla bloguma girip, insanlar da normal yollardan okuyana kadar yazmicam, dns falan değiştirmeyeceğim diye. Kendi kendime yaptığım bir eylem olabilir, farketmez. Tutumum budur sonuç olarak. Gel gelelim neler olmuş bitmiş bu sürede...

Artık yaz geliceğe dair inancım kökünden sarsıldı. Bence gelmeyecek, bunu böyle kabullendim ve daha mutluyum, artık iklim budur, güneş çıksa da hava soğuktur. Alış dedim kendime, gerçi bağışıklık sistemim üç kereye yakın error verdi, mavi ekrana bağladım. Eskiden şey muhabbeti olurdu hani Avrupa için, ya yaşanır mı orada hergün yağmur hava soğuk, bak cennet memleketim dört mevsim yaşıyor. Hani dört la hani dört. Benim neredeyse sekiz aydır dondu bir yerlerim. En son çıktım kazak falan aldım o derece. Şu anda dahi akut sırt ağrısı, üşüme sonra bir an durup terleme gibi semptomlara sahibim.

Film festivali geldi geçti, ben bir filme bile gidemedim. Geçen sene çalışmaz dönemlerinde hafta içi sabaqh kuşağı bir sürü iyi film görmüştüm. Orson Welles'in Türkçe konuştuğu bir film de bunlara dahil, garip bir kafaydı o ayrı. Bu sene ne yazık ki iş, güç, yorgunluk derken festival bitti geçti. Suçlu hissediyorum, kabul ediyorum ayıp oldu. Film demişken Jean-Pierre Jeunet'nin Micmacs à tire-larigot. Tavsiye ederim. Can bir film. Okuduğum bütün kitaplar bu aralar mutfakla alakalı, o yüzden çok bir sözüm yok, gerçi Murat Belge'nin Yemek Kültürü böyle kütüphanede hep durabilecek bir kitap, o zaman onu diyeyim.

Bu kadar yazcam, bir buçuk ay aradan sonra kötü oldu, kabul ediyorum. Açılmamış daha klavyem, ben o zaman hastalıkla savaşayım biraz, of bu arada sigarayı bıraktım ben çok pis. Hiç içmedim daha iki ay oluyor. Alkış!