18 Eylül 2011 Pazar

Hüleaaayn !!!

İnsanların çocukluğunda sevmeye başlayıp, büyüdüğünde - ya da öyle olduğunu düşündüğünde- hala sevmeye devam ettiği az şey vardır. Müzik, giyim zevkin, sanat anlayışın, arkadaşların, yemek, sevgili anlayışın, içki; hepsi seneler içinde seninle beraber yol alıp, evrilirler. Ama bazı şeyler hep baki kalır. Benim için arkadaşlarım -ki bunun nedeni on yıllardır aynı insanlarla takılmam-, ve bir takım alışkanlıklarımın dışında, karikatür ve mizah dergileri olabilir. Kendimi bildim bileli, bu işe ilk nasıl başladığımı hatırlamasam bile, Leman'dan beri mizah dergilerini severim. Leman küçükken çok politik gelirdi anlamazdım. Daha sonra L-Manyak, ve benim bu olayda top nokta yaptığım ilk sayısından beri uzunca bir süre aksatmadan takip ettiğim kral dergi Lombak, en sevdiğim çizerler L-Manyak'dan ayrılmış ve Lombak'ı kurmuş. Bahadır Baruter'in yıllardır çizdiği, Fatih Solmaz'ın esprilerini bulduğu köşe adını dergiye verir. Yıl 2001, kadro muhteşem, içerik muazzam, Şerafettin, Kunteper Canavarı, Lombak, Üzeyir, Tübitak, Zavallı Polat, Hilal, Cihangir'de Bir Ev, neyse işte hala iyi çizerler arasında olan tiplerin çoğu diyelim. L-Manyak'da okumayı sevdiğim tüm çizer takımı "Neşeli Bilekler Tepesi"'nde artık. İşte bu da Lombak'ın ilk sayısı, evet hala Ankara'daki evimde dolabımda duruyor! Yani???
Hala da çıkmaya devam eden albümlerden geçmişte bolca biriktirmiş olup, cilt cilt Lombak, Şero, Kunteper, Kabız Kuğu, Robinson&Cuma gibi klasikleri yemiş yutmuş, muazzam bir argo dağarcığı geliştirmiş olup, belaltı her kavrama da aşinayımdır. Aşık Memo zamanından bahsediyorum, farkındaysanız. Neyse ben ortaokul, kardeşim ilkokul yıllarında bir yaz tatilinde zaten hatmettiğimiz bu ciltleri yine yeniden yanımızda taşıyarak götürmüşüz. Feribotla Bodrum'a gidiyoruz ikimiz de uyuyakalmışız; velhasıl sıkılan annem ulan bunlar ne okuyor acaba diye elini birine atıp, o biri de Kunteper Canavarı çıkınca afişe olduk. Neden böyle sapkınca şeylere eğilim gösterdiğimizi bugün bile anlayamayan annem hala Kunteper Canavarı deseniz ne olduğunu bilen, yaş grubunun azınlık annelerindendir. Yine ortaokul yıllarıma denk gelen bir imza gününde annemleri ve tüm albümlerimi toplayıp Ankara'da bir yere zorla bütün aile gitmiştik. Kardeşimle baya bir süre sırada bekleyip. Aha işte şu Bahadır Baruter, bak bak Kenan Yarar şeklinde gözlemlerle, tüm albümleri imzalattık. Hatırladığım kadroda Baruter, Büstün, Cüstün, Oky, Kenan Yarar vardı. Arkamda duran ergen kız, benim büyüğüm; Büstün'e gelip, ben sana aşığım falan platonik bişiler demişti de gıcık olmuştum hatta. Evet küçükken Büstün'e karşı bir hissiyatımın olması da bunun sebebi olabilir gayet. Her neyse sonra noldu Penguen oldu birileri, sonra Uykusuz oldu başka birileri; çok da iyi oldu ama. Şimdi yine full gaz giden bir ekip var; espri anlayışı Lombak değil artık, eskisi kadar uzun soluklu hikayeler yerine kısa karikatürler var tamam; ama Şero hala başımızın tacı. Eskiden sırf Şerafettin yüzünden İstanbul'a taşınırsam Cihangir'de oturucam derdim. Oturuyor muyum? Hayır. Olsun oturucam ama. Sokakta bulduğum saçma sapan tipli kedilere Şero adını koyardım, Şero'lu kupalarım hala favorimdir. Gel gelelim, bak şimdi ben bunları neden yazıyorum. Çünkü Şerafettin beyaz perdeye geliyor. Mehmet Kurtuluş yönetmenliğinde anima film tarafından, ne zaman gelecek daha bilmemekle beraber, teaserı izlediğimde, salak çocuklar gibi sevindim. Şero'nun sesini kafamda farklı canlandırmıştım ben biraz ama olsun, animasyon gayet başarılı gözükmekte. Bir bakın bakalım size nasıl gözükmekte kendisi. Aslan be, yürü Şero!

Kötü Kedi Şerafettin- Teaser 2 from anima istanbul on Vimeo.

4 Eylül 2011 Pazar

Beat It!

Bu tatilin ana fikri: Bu ikiliyi daha iyi öğren, deş, danış oldu. Süreci tamamlayınca öğrendiklerimi yazarım buraya, belki de yazmam. Yazarsam okursunuz. O zamana kadar "Ve hipopotamlar tanklarında haşlandılar" okuyabilirsiniz. Pişman olmazsınız, çok sevinirsiniz. Bence gelmiş geçmiş en iyi kitap ismi olabilir. Her dilde hem de. And the hippos were boiled in their tanks.. Und die Nilpfelde kochten in ihren Becken...