28 Mayıs 2012 Pazartesi

Kooperatifçiler Bölüm 1

Serpil Yenge yine sabah 7'de uyanmış, sedefli pembe ojelerini tazeleyerek, kaprisini, sandaletlerini giymiş, bel çantasını taktığı gibi, sabah sporuna çıkmaya hazırlanıyordu. Eşine ses etmeden, ama bir hayli patırtı gürültü yaparak tepesi kafasını açıkta bırakan ama önü siperli şapkasını arama faslını bitirmişti. Dördüncü katta bulunan yazlık apartman dairesinden merdivenleri hızlı hızlı inmek suretiyle aşağıya indi. Albay Metin her zamanki gibi dakik ve tam takım hazırlanmış şekilde onu bekliyordu. Serpil Yenge şuh kahkahaları ve fazla yapmacık karakteriyle Albay Metin'e saçma bir sabah şakası yaparak hiç onaylamayan bir bakışa maruz kaldı. Albay "Hadi artık Serpil Hanım, geç kalıyoruz efendim" diyerek olduğu yerde uygun adım yürümeye başladı. Sinirlendiği zaman yüzünde garip tikler oluşan Albay'ın peşinden Serpil Hanım da, sporun hiç bir şekliyle bağdaşmayan bir tempoda, kalçasını sağa sola garip bir leğen gibi sallayarak Albay'a katıldı. Yenge ve eşi kooperatiften girip yirmi sene kadar para ödeyip edindikleri yazlığa her sene üç ay gelirlerdi. Serpil Hanım havasının suyunun cildine iyi geldiğini iddia etse de, denize girmeyip, girse bile kafasında siperliği ve güneş gözlüğüyle kıyıda eşelenmekten hoşlanırdı. Garip giyim tarzı, ve Ağustos'un ortasında bile buram buram sıktığı, ağır ve fazla çiçekli parfümüyle kendini metrelerce öteden belli ederdi. Albay Metin Serpil Hanım ve eşini hiç beğenmemekle beraber, sabahları Serpil Hanım'la yürüyüş, akşam üzerleri de gazinoda eşiyle tavla, batak, okey gibi lüzümsuz aktivitelerle vakit geçirirdi. Tahmin edileceği gibi Albay Metin yazlık site faaliyete açıldığından beri; yöneticilik, site müdürlüğü gibi görevleri kimseye kaptırmadan vazife edinmişti. Serpil Hanım'la konuşmadan tamamlamaya çalıştığı sabah sporu ne yazık ki her sabah Albay'ın tiklenerek eve dönüşüyle sona ererdi. O gün de Serpil Hanım ay, of aman sesleriyle kilometrelerce koşmuşçasına 100 metre sonra tıkanmış "Ay Albaycığım bana yetti bu kadarı, karnım da kazındı zaten, eve döneyim ben artık" diyerek aheste aheste eve doğru yürümeye başlamıştı. Eve döndüğünde Şeref Bey uyanmış, alacalı bulacalı çiçekli gömleğini giymiş, çırpı bacaklarını açıkta bırakan hadiinden fazla kısa şortuyla çayı demlemeye başlamıştı bile. "Ay Şeref koş koş canım çıktı valla, kuralım şöyle güzel bir sofra da kahvaltı edelim." diyerek dolaptan sucuk, kavurma, yumurta, salam, sosis gibi o sıcakta yenilmeyecek ne varsa çıkartmaya başladı. Şeref Bey Serpil Hanım'ın aksine bir deri bir kemik kalmış olan bir adamcağızdır. Bütün gün bardak bardak çay içip, akşamları da rakısı ve peyniriyle yaşar. Devlet memurluğundan emekli bu sempatik çift, ilerleyen günlerde belki burada daha çok yer alır. Bugün Serpil Yenge'nin doğum günü, sedefli ojelerini sürüp, "Şerefciğim boşver pastayı, benim canım şöyle güzel bir kaymaklı ekmek kadayıfı çekti" diyerek sabahın onu gibi eşini köşedeki pastaneye doğru yollamıştır. İyi ki doğdun Serpil Yenge, doğum günün kutlu olsun, daha nice bölümlere...

13 Mayıs 2012 Pazar

Anne Olunca Anlarsın

Şimdi bugün anneler günü diye ben buraya annemle ilgili sevgi sözcükleri ve anneliğin kutsallığıyla ilgili bıdı bıdılar yazmayacağım. Herkesin anası kendine şahane olduğu için kimsenin kimseyle anne yarıştırmasına gerek yok. Çok garip istisnalar dışında kimse annesini değişmek istemeyeceği gibi, şahane anne olduğu iddia edilen kişi de diğer bir çocukca hiç de şahane bulunmayabilecektir. Anneler günü, babalar günü gibi günlerin annesini, babasını kaybetmiş, hiç tanımamış olanlar için ne kadar kanırtıcı olduğunu da hesaba katacak olursak, bu günün anlam ve önemine dair aşağıdaki satırlarda hiç bir içerik bulamayacaksınız. Tüm Dünya annelerinin ortak bir takım özellikleri olduğuna eminim. Bunlardan en kanıtlayabildiğim; telefonda konuşmaktan pek hoşlanma, -Afrika kabile annesi bu durumu ne şekilde çocuğuna uyarladı bilemiyorum. - anneliğin birinci basamağı olabilir. Belli başlı şeylerin anne olan insan çocuğu pırtlattığı anda bünyesine yüklendiğine inanıyorum. Ama bunlar kültürler arası değişimler gösterebiliyor. Aynı zamanda hastane çıkışında bebekle beraber büyükçe ciltli bir kitabın verildiğini ve bunun içinde anne olanın yapması ve söylemesi gerekenlerin yazdığını düşünüyorum. Bu kitabı bulamıyoruz çünkü o bir kutsal hazine ve anne olanların aralarındaki yeminden dolayı varlığı paylaşılmıyor. Kitapta büyük ihtimalle terli terli su içme, portakal suyunu hemen iç vitamini kaçar. Çiğ sucuk/yufka/hamur yeme kurt yapar. Çıplak ayakla yere basma gibi basmakalıp şeylerin yanında, çocuğun yaşı ilerledikce yapılması gerekenler de belirtilir. Benim durumumda veli görüşmesine illa ki git, sinirini boz, eve dön çocuğa çemkir kesin vardı mesela. Bir keresinde veli görüşmesi çıkışı takside annem bana sektiriyor, en sonunda şoför dayanamadı, hanımefendi çocuktur olur yeter falan dedi, sağolsun. Demem o ki anneler değil anne adayları, anne olunca ne yapmıyoruz? Kendimize reset atmıyoruz, biz de çocuktuk, ay ben neler yapardım diyoruz. Veli görüşmelerine gidip de üzülmüyoruz. Ciyak ciyak zırlayan çocuğumuza biz de birazcık gıcık oluyoruz. Hepimiz kendi annemiz kadar şahane bir anne olmaya çalışıyoruz. Köpek eğitimi ve çocuk eğitiminin birbirine benzer şeyler olduğunu kabul ediyoruz. Ve insanlara maaşallah benimki çok zeki, cin gibi gibi şeyler söylemiyoruz. Kitabı ele geçirince toplumla paylaşıyoruz. Ve ne yapıyoruz, anne olunca anlıyoruz.