23 Ağustos 2010 Pazartesi

İkisinde neyse...


Tuğde'yi hatırlar mısınız? Murathan Mungan'ın Yüksek Topuklar'ındaki 5 yaşındaki, ama 30'luk davranışlar ve bilgiçlikler taslayan kıl veledi? İşte ben onu hiç unutmadım. Korkulası kız çocuğu modeli olan Tuğde, gerçek hayatta karşılaştığımda kaçmak, cimciklemek ve bir o kadar da tekmelemek istediğim bir organizmadır. Ne yazık ki geçtiğimiz hafta bir Tuğde'yle karşılaşıp muhattap olmak zorunda kaldım. Daha doğrusu Tuğde'ye maruz bırakıldım. Çocuklardan pek haz etmediğimden olsa gerek, nerede en gıcığı, en kılı, en arızalısı varsa karşıma çıkar. Bu seferkini tatilde buldum, daha doğrusu o beni buldu. Kahramanımızın adı Okyanus. Ve hayır okyanus rengi mavi gözleri, ya da bunu çağrıştırabilecek sarı saçları yok. Kendisi olabildiğince esmer ve kara saçlı; iki yaş vücuduna hapsedilmiş bir Serpil Çakmaklı. İki şemsiye önümde oturan ebeveynleriyle teşrif etmiş, üzerinde şortu, t-shirt'ü ve tarzına hiç yakışmayan çizgi film karakterli terlikleriyle ortalıkta koşuşturuyor. Ama öyle çocuk koşuşturması değil, 10'deki Bo Derek tarzı bir şey. 25 yaşıma geldim, hiç bir durumda bu kadar dişi koşamamışımdır. İsmini de sürekli "Okyanus, okyanus, okyanus, kızım gel, rahatsız etme ablaları/teyzeleri/amcaları/arkadaşları/" şeklinde çemkiren; Okyanustan daha rahatsız edici olan annesi sayesinde öğrendik. Okyanus denince de benim aklımda niyeyse sadece Coşkun Sabah'ın elinde o garip, yarısı var yarısı yok uduyla "Okyanus mu iki şehrin arasıııı?" diye söylerkenki görüntüsü gelir. Neyse, beline kadar kıvırcık saçları, kulağında sallanan küpeleri ve kolunda bilezikleriyle sonunda Okyanus hanım bizim şemsiyenin altına da buyurdu. Hepimizi şöyle bir süzdükten sonra tabi ki bana dönerek, önce saçlarını arkaya doğru savurup, daha sonra da elini beline koyarak "Benim de bikinim vaaaaar yalnızzz" diyip kıl bir bakış fırlattı. Evet belki başka biri olsa "Öyle mi canım, ah ne de şeker şeysin sen, adın ne, kaç yaşındasın" gibi muhabbetlere girebilirdi; ama söylemiştim değil mi çocuklardan pek haz etmem. Ben de Okyanus'a "ee hani nerde bikinin yok ki bikinin ha ha" tarzında çok yanlış bir hamlede bulundum. Görürsün sen bakışı attı ve beni mahvetmeye kararlı bir şekilde dönerek uzaklaştı. Eheh eheh gitti işte başımdan derken, bizimki bir eli belde, diğer elinde de bir şeyler sallaya sallaya geri döndü. Önümde durarak bikinisini suratıma suratıma salladı. "Al işte bak işte" tarzı da bir konuşma yaptı. Fakat o andan sonra ne söylediğine pek dikkat edemedim; çünkü gözlerim bikiniye kitlenmiş bir durumda ve beynim de "Zebra desenli bikini"yi algılama süzgecinden geçirmeye çalışmaktaydı. Konuşması bitti ve büyük bir zafer edasıyla yerine döndü.
Şimdi bir düşünelim, nasıl bir çocuk giyim firmasının tasarımcısı zebra desenli bir bikini tasarlamayı akıl etti, hadi o etti diyelim, bu nasıl üretime geçti, tamam o da olsun, satışa nasıl çıktı, peki o da tamam, lan kim alır çocuğuna zebra desenli ultra fetiş bir bikiniyi? Doğru cevap Okyanus'un annesi olacak. O bikiniden de büyük ihtimalle bir tek Okyanus'ta olacak. O kadar "unique" yani kızımız.
Okyanus diğer şemsiye altlarına da giderek konsunu tamamladıktan sonra kulisine geçip bikinisini giydi, ve iskele tarafında boy göstermek üzere uzaklaştı. Büyük ihtimalle Banu Alkan gibi parmak uçlarında iskelede yürüdü ve yine Serpil Çakmaklı tarzında önce merdivende durarak ayağını suya sokup çıkardı daha sonra da Nükhet Duru dişiliğiyle denize girdi.
Arkasından dönüp yanımdaki 3 yaşındaki küçük kuzenime baktım, denize girmemesine rağmen tek koluna taktığı Nemo'lu bir kollukla konuşuyordu, utandım ondan, sonra kendi bikinime baktım, küçük çiçekleri görerek utandım kendimden, sonra Coşkun Sabah geldi uduyla, Okyanus mu dedi iki şehrin arası?

19 Ağustos 2010 Perşembe

Sing to Me


Bazı şarkılar hani bazen koyar ya böyle en içinden en derinine, duyduğun zaman böyle böğüre böğüre ağlamak istersin ya hani, herkes dinler, herkes kendine yazılmış sanır, tam beni anlatıyor di mi? Bir de bazı şarkılar vardır, bana hep olur duyunca; bunu bana söylesin diye düşündürür, bu şarkı ona beni hatırlatsın, o "she" ben olayım o "me" o olsun. Elvis Costello olsun o "She, may be the reason i survive" desin benim için, duyunca ben geleyim aklına, o Hugh Grant olsun, Notting Hill'in sokaklarında mevsimler geçsin, o beni düşünsün işte, fonda da "She, may be the face I can't forget"
Ya da kim istemez ki "I don't mind spending everyday, out on your corner in the pouring rain" kafasında bir sevgiliyi. Her ne kadar yağan yağmur altında camımda bekleyen bir tanesini bulamamış olsam da bunu 12. katta oturduğuma bağlıyorum. Belki gelmiştir de ben görememişimdir, yüksekten. Tabii bu yağmur altında durmaca hemen Gripin'in "Durma Yağmur"'una bağlanabilir fesat çevrelerce, ve bu da sadece gözümün önüne hortumla şakır şukur yağdırılan yağmur altında gözlerini bile açamadan; sen doldur ben içiyim falan etkisi yaratır ki hiç tarzım değildir, almayayım. And she will be loved diyelim sonuç olarak.
Asıl bu yazıyı yazdıran bir şarkı var ki en fenası, şimdi biz Guitar Hero oynarken, ben solistken -cidden de çok acıklıymış ha demeyelim yalnız- sözler yazıyor ya, işte o zaman dank etti bana. O zaman içinde bulunduğumuz hal ve durumlara bakarak, dönüp de yanımdakilere, yani grup arkadaşlarıma "ay var ya bu şarkı tam da bizi anlatıyor" dememek için zor tuttum kendimi. Bizi anlatmıyor aslında da işte yine aynı şey, bana söylese ne de iyi olurdu, tam benlikmiş, ben çok iyi giderim bu şarkıya, şöyle bir klibinde hayal ettim de kendimi, of of of. Bu da Tonic'den "If You Could Only See". Her ne kadar gözlerim mavi olmasa da "if you could only see the way she loves me, maybe you would understand" diye anlatabilir mesela beni birilerine, sonrasında da ekler "why i feel this way about our love" ve beklenen hamle ve gaz bu noktada devreye girer "and what i must do"
Ama yine de "he" ne durum içerisinde olursa olsun, James Blunt'a bağlayıp "Goodbye My Lover" ve "You're Beautiful" noktasına geldiyse "No no no almayayım, başkası alsın" noktası kaçınılmazdır. Biz yine en iyisi, boşver bu şarkıları da, beraber "Retrovertigo" yu söyleyelim, yine eskisi gibi, bilirsin severim, bilirim seversin...