22 Kasım 2010 Pazartesi

Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın...


Alışkanlıklardan vazgeçmemek lazım, teknoloji takibi iyi güzel ama hiçbir şey kitabın yerini tutmayacaktır. Kindle'dan nefret ederim, sırf bu yüzden amazona düşman olabilirim. E-book denen kavramı sokmayacağım hayatıma. Kağıdı elimle çevirmeden, o kağıdın kokusunu duymadan okumayacağım bir şeyi. Kıvırmamaya çalışıp, en az zararla bitirip, kitaplığıma koyma zevkinden mahrum bırakamayacaklar beni. Evet gerikafalıyım, değişikliklerden hoşlanmam, alışkanlıklarımı değiştirmem. Fikrisabitim. Yani?? İpad'den dergi okumam. Blog yazıyor olabilirim ama bunu başka şeylerin önüne koymam. Sesli kitapları sadece dil kitabı olarak kullanırım. Tamam okumanın her türlüsü iyi bir şey, ama bir gün bu durmak bilmez teknolojik devrim bizi kitapların tamamen dijitalleşmesine götürürse, laptopumu kaptığım gibi Microsoft'un yada Apple'ın önünde parçalamak temalı bir eyleme geçerim. Can Yayınları'nın kalplerini yanyana dizer, onlarla saldırırım. Hasan Ali Yücel Klasikleri'ni fırlatırım, en kafa yaranlarından. Yerli & yabancı bir kadro kurar uluslararası girişirim. Çok kötü şeyler yaparım, cidden, net!

19 Kasım 2010 Cuma

312


Dokuz günlük bayram tatili sebebiyle memlekete dönüş yaptım. Ankara benim evim, yuvam olmasının dışında aynı zamanda bayramda ziyaret edilmesi gereken bir büyüğüm, hatrını sorup elini öpmem gereken bir yaşlı akraba, aynı zamanda iyi vakit geçirip, beraber eğlendiğim süper yakın arkadaşım. İki günlük bayram muhabbeti, babaanne, büyük dayı, büyük teyze ve tamam baba yeter bu kadar akraba, olsun kızım sevaptır. Kabristan, ruhuna el fatiha...Sabah kahvaltıları, akşam yemekleri, bol Guitar Hero, Kıtır'da kokoreç, bira, Bestekar'da martini, bira, bira, bira. Hava güzel, güneş gidince Ankara. Gece Aspava; hoppa kapatmışlar bayramda, e hadi o zaman Devrez. Yeni evli çiftte shot oyunu, bum, en iyi kural; kahkaha atmak yasak. Babam interneti kapattırmış; e o zaman Köroğlu Starbucks, üst sokakta küçüklüğüm, alt sokakta gençliğim, 112-114 otobüs hattı. Bu şehirde herkesin tanıdık gelmesi, bir yerden birisi çıkması.Yapılacaklar listesi; Kebap 49, Aspava-muhakkak-, bir rakı balık iyi gider, Ankara'da. Bien, If, vakit kalırsa Zeki. Bugün Cuma kaldı üç günüm, Seğmenler'e gitmeden olmaz, Vitamin'de sabah kahvaltısı; beyaz peynirli domatesli tost ve acı sosla. Tunalı'da gereksiz bir yürüyüş. Otobüs sonra, köprü ve İstanbul...Ben askerliğimi yaptım Ankara'da çok sıkıcı bir yer, her taraf gri-kara ne o öyle, Sakarya'ya gittik biz gece çok sıkıcıydı, Ulus'a gittim ben çok çirkindi. Bir kere deniz yok, yaşanmaz denizsiz yerde. Hadi lan ordan Ankara candır. Burada doğup, büyüdüysen her boşluk seni yine buraya çekecek, Ankara seni bağrına basacak, yuva olacak, sen ne kadar nankörlük edip onu terkedip başka şehirlerle olsan da o sadık bir eski sevgili gibi hep seni bekleyecek, hep senin dönmeni isteyecektir. 312 senin DNA'na kodlandı bir kere çünkü...

6 Kasım 2010 Cumartesi

Dört Başlangıç, Altı Ana Yemek


Proje ödevi yazıyorum iki gündür, öncesinde bir hafta araştırma. Önüm arkım sağım solum yemek kitabı oldu, tarif okumaktan, resimlerine bakmaktan sürekli acıkır oldum. Acıkınca mutfağa girmek yerine McDonalds'a talim ettim, ne o Profesyonel Aşçılık Okulu'ndayım, ne de güzel! Bugün bir baktım ki bu proje ödevi bildiğin blog yazısı formatında olmuş, ciddiyetten bir hayli uzak, az biraz edebi falan olmuş. Neyse dedim bari buraya yazayım da birşeyler boşa gitmesin. Blogu günlüğe çevirmemek en büyük arzum, ama yapacak bir şey yok, bu aralar kafamda başka bir şey yok çünkü. Staj araştırmaları, yazışmaları daha üç ay olsa da şimdiden başlamak gerek, çünkü severim ben sona ana bırakmayı, o yüzden dürtüyorum kendimi bir hayli. Bu aralar en yakın arkadaşım Jamie Oliver, evi desen bok götürüyor, bulaşık, çamaşır gırla. Mutfak çiziminde iç mimar arkadaş, tatlı seçiminde pastacı arkadaş opsiyonlarıyla biraz daha rahata kavuşsam da daha çok çalışmam lazım. Çorbalar, başlangıçlar, ana yemekler, ulan bunu koysam menuye kimse yemez ki bu ülkede, ayrıca nereden bulucam ben bunun malzemesini, esnaf lokantası konsepti seçeydim, az çorba az pilavı koysaydım, tatlı da künefe. Sevmeden yapılacak iş değilmiş bu da her iş gibi, ama bunu seviyorum ben, koymaz ya o zaman insana...