23 Eylül 2010 Perşembe

Ailesel Faktörler




Ben aslında çok komik bir evde büyüdüm, komik derken böyle herkes espriler, şakalar falan değil kesinlikle. Ailede anne tarafımın espri anlayışı gelişmiş olup, benim hiç göremediğim süper komik bir büyük hala olduğu senelerdir konuşulur. Baba tarafımın böyle taraklarda hiç bezi olmadığı gibi, ortamın çok kaynak olmasını da onaylamazlar. Fakat nasıl oluyorsa oluyor ve espri anlayışları olmayan insanların çoğu benim hayatımda tanıdığım en komik figürler oluyorlar. Benim evim eskiden sitcom seti gibiydi, her biri özel olarak tasarlanmış ve karakter özellikleri çıkarılmış birer profesyonel oyuncuydu. Ve ben gerçekten bazen salondaki koltukta oturduğumda sitcomlardaki kahkaha efektini duyuyordum, cidden. Annem ben ve kardeşim genelde yardımcı rollerde bulunurduk; fakat babam dizinin baş karakteriydi. Dizinin komik kadını Satı Teyze ve her dizide olup da her bölüm çıkmayan, genelde izleyicinin en sevdiği aksi ve yaşlı karakteri de anneanneme vermişlerdi. Ki en hakkını vererek rolünü icra eden de yine kendisi olmuştu.
Babam ekonomi, politika, Osmanlı tarihi ve kendi lise anıları dışında hiçbir şey konuşmaktan hoşlanmadığı gibi, bugüne kadar fikirlerini paylaşan, onunla aynı düşünen kimse de karşısına çıkmamıştır. En büyük dileği "Cenneti mekan padişahımız" Abdülhamit döneminde yaşayan bir subay olmak olan babam sayesinde Abdülhamit'i küçükken dedem zannederdim, o kadar tanıdık bir tipti çünkü. Babamdan ilk öğrendiğim bilgi İstanbul'u kim fethetmiştir ve kaç yılında olmuştur. Yaş 3 bu arada. Daha sonra ilerleyen yıllarda tarihe biraz merakım olduğunu anlayan babam üzerime oynamış ve bugün bile unutmadığım fakat hiçbir işe yaramayan bilgileri kafama doldurmuştur. Fakat ne yazık ki kardeşim üzerinde aynı etkiyi yaratamamış, Abdülhamit resmini gösterip de bu kim oğlum dediğinde Nasrettin Hoca cevabını alarak, kendisi üzerindeki emellerinden vazgeçmiştir.
Satı Teyze'ye gelirsek kendisi haftada bir eve gelen, bizimle muhabbet eden, televizyon izleyen, canı isterse de temizlik yapan evin en eğlenceli karakteridir. Okuma yazması yoktur, ama nasıl başarıyorsa herşeyi halledebilir. En belirgin özelliği korkunç derecede cırtlak ses tonu ve sadece bağırarak konuşmasıdır. En sevdiği konu da dekorasyondur. Fakat Satı Teyze dekorasyonu sadece objelerin yerini değiştirerek değil, yenilerini yaratarak yapar. Kendine has bir tarzı ve akımı vardır, büyük ihtimalle de bu akımın ilk ve son temsilcisi olarak kalacaktır. Annemin seramikten yaptığı çanağın içine nerden bulduğunu anlamadığımız samanları koyup, üzerine seramik ördeği yerleştirip, yanına da her sene balkona yumurtlayan güvercinlerden birinin yumurtasını alıp koyarak, ördeğin boynuna bir hediye paketi rafyası dolamış ve ciyaklayarak bizi çağırıp bakın ne yaptım diye göstermiştir kendisi. Hayatta en nefret ettiği insan Melih Gökçek'tir. Hayatımda hiç kimseden duymadığım orjinallikte küfürleri edebilen insan da yine kendisidir.
Ve anneannem, ve dünyanın en komik kadını. Fena halde Leman. Gençliğinde inanılmaz güzel olan, Kim Novak'a benzeyen, sütun bacaklı, uzun boylu bu hatun Saadet olan adını tipine ve sosyetesine yakıştıramadığı için kendine küçüklüğünden beri Leman dedirtir. Dünya üzerinde yaşayan canlı olan hiçbir varlığı sevmez. Buna kendi annesi, babası, kocası, çocukları ve torunları da dahildir. Kimseye koymaz ama bu durum çünkü yakışır kendisine. Evden dışarı adımını atamayacak yaşa geldiğinde bile düzenli olarak eve kuaför ve manikürcü çağırır, saçlarını boyatır perma yaptırırdı. Doğum tarihi her zaman şaibeli olan anneannem bununla ilgili her durumu Üsküdar yangınında bütün nüfus evraklarının yanmasına bağlar. Gazetelerde gördüğü her yeni ürünü ister, kimsenin bilmediği ne varsa haberdar olur. Beğendiği ürünleri gazeteden yırtar cebine sokar, ve annemden talep ederdi. En son kırışık karşıtı, gençleştirici bir krem talep edip de, ki yaşı 80-82 arasındaydı, on yıl gençleştirdiğini söylediğinde annem dayanamayıp "Ne yani anne 70 mi göstermek istiyorsun, bu mu hedefin?" demiş ve anneannem tabiki yine hepimizden nefret etmişti. Kansızlıktan dolayı çok üşür ve evin içinde garip bir hırkamsı/montsuyla otururdu. Malzemesi Atatürk'ün başındaki kalpağa benzer birşey olduğu için, bu durum anneanneme "Atatürk Kocatepe'de" sıfatını kazandırmıştır. Annem ve teyzem tarafından "Kod adı:Leman" diye adlandırılan anneannem vefatından iki hafta kadar önce yaşlı bakım evine geçti, -huzurevi demiyorum, çünkü anneannemin olduğu yerde huzurdan bahsedilemez- daha doğrusu mecbur kaldı. Ziyaret edip en son gördüğümde de "Ben Leman ablayı çok seviyorum, sen de beni seviyor musun?" diyen demanslı bir teyzeye "Ne yani seni sevmek zorunda mıyım ki ben, niye seveyim ki seni?" diyerek insanın yaşlandığında huyunun hiçbir şekilde değişmediğini gözüme soktu. Şimdi gittiği yerden bunları yazdığımı görüyorsa eğer kesin yine tiksiniyordur benden, dudağını büzüp pis bir bakış fırlatmıştır. Evet anneanne ben de seni çok seviyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder