23 Mayıs 2011 Pazartesi

Vitesi 5'e Kafayı Sana Taktım!


Hani Kemal Sunal'ın bir tane filmi vardı. Bu dolmuşta at yarışı yada loto gibi bir kupon dolduruyor her hafta, hep kazanıyor ama hicbir zaman gidip de yatırmış olmuyor o kuponu. Sonra mafya babası, var ya hani bitane böyle bıyıklı tombik, işte bu alıyor Şaban'ı üzerinden para kazanıyor, ama Şaban kuponu o dolmuş ortamında doldurunca tutturuyor sadece, o yüzden aynı ortamı evde yaratıyorlar. Şimdi ne alaka tabi, her gün iki posta dolmuş kullanan bir insan olmam sebebiyle -gerçi İstanbul'da minibüs olabilir bunun adı ama ben Ankaralıyım- kendimi sürekli bu filmde gibi hissediyorum. Şiki Şiki Baba çalardı filmde, bir o eksik.

Sabahları saat yedide işbaşı yaptığım için altı çeyrek gibi dolmuşta oluyorum. Genellikle de bir ben oluyorum zaten, bu noktada şöförler ikiye ayrılıyor, yolda yavaşça giderek yolcu toplamaya çalışanlar, ya da dışarıda sigara içerek yolcu gelmesini bekleyenler. Ben sabit teker üstü koltukta, cam kenarı. Dolmuşu doldurmayı başaran ve yola çıkanlarda yine kendi aralarında alt kümeler oluşturmakta; hızlıca basıp giderek daha fazla tur atmak, ya da aheste aheste yolcu avlayanlar. İkinci grup kritik, büyük ihtimal işe geç kalacaksın. Bazıları var ki hele, neredeyse kapı kapı dolaşıp, günaydın biz Sarıyer istikametine gidiyoruz, gelen var mı? diyecek. Benim için iyi zamanlama trafiksiz yolda 8 sayfa kitap okumaya tekabül ediyor. Bu sayfa sayısı okuduğum kitabın türüne göre değişiyor. Tanpınar 8'i adını verdiğim bu sistem çok iyi işliyor, tavsiye ederim. Uyanmak için Gorillaz, yağmur falan Pazartesiyse biraz daha Doors sanki. O saatteki kadın nüfusundan zaten bahsetmeye gerek dahi duymuyorum. Ya da ediyim dur; 3! Dönüşte de en zevkli kısım 4 Levent-Balmumcu arası. Allahım bir yol bu kadar mı keyifli olur bir buçuk saat, bir kere söyle bir şey yaşadım; Cuma iş çıkışı, biri beni dürttü, uyumuşum ben baya çünkü, hah dedim geldim, gelmişim de anca Kanyon'a, iki saat geçmiş, dolmuşcu isyan edip bizi orada başka dolmuşa attı resmen, ben uyku sersemi baya bir idrak edemedim durumu. Üstüne bir de öbür dolmuşta ayakta gitmek zorunda kaldım, kazanılmış hakkımı baya baya kaybettim yani.

Dolmuş kavgası da baya tadından yenmez bir durumdur, yaşlı bir teyze bu senaryoda sevdiğim bir karakterdir. Bu yaşlı teyzeler bir de böyle ummph hııımmppf falan sesiyle üç saatte binerler dolmuşa, ellerinde mutlaka ama mutlaka torbalar vardır, bolca. Faşır fuşur yerleşir. Çantanın yarısı senin kucağında, torbalar ayağında, bir de büyük ihtimalle şişko olduğu için koltuğun bir buçuğunu da işgal eder bu. Ama en çok eğer sen ondan önce ineceksen ve sana yer vermesi gerekiyorsa sinirlendirirsin dolmuş teyzesini. Cık cık cık, off puff sesiyle böyle yörüngesi etrafında döner durur. Ama benim en gıcık olduğum versiyonu, cam kenarına kaymayan modellerdir. Bunlarda cinsiyet ya da yaş farkı yoktur. Yanındaki kalkar, iner; bu kaymaz. Orada öyle oturur, kaymasını beklersen de böyle yarım yamalak vucut eğimiyle sana binbir cambazlıkla oraya geçmen için yer verir gibi yapar. Geçen bir gün bir teyze böyle, genç teyze ama daha, yanı boşaldı, biz de iki kişiyiz biri ayakta öbürü de otursun hani dedik, teyzeye kibarca kayar mısınız pardon falan yaptık. Kusura bakmayın, menisküsüm var dedi. ?!? Nasıl yani? E zaten aynı pozisyonda oturuyorsun, anlamadım, ben mi bilmiyorum, menisküs dolmuşun sol yanında mı ağrı yapıyor? Bugün günlerden Cuma falan deseydi de aynı şeydi bence.

Ya böyle işte, etrafı biraz gözlemleyince, bir de niyeyse garip şeyler hep benim başıma gelince, baya hikaye biriktiriyor insan, ulan dolmuş temalı bir sayfa yazı yazdım şaka maka. O zaman bu da benden bu yazıyı okuyanlara gelsin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder