8 Şubat 2011 Salı

Başla Reis!


İlk kez bir kitap yazısı yazıyorum, kitap eleştirisi falan değil. Tamam okurum ama eleştirebilmek başka; hele konu Nazım'sa. Benim küçüklüğüm annemin kütüphanesinde geçti. Barbie seansı bitince orada oynamak en büyük eğlencemdi; yüzlerce kitabı okuma yazma bilmediğim yaşta kendi kendime küçük kırmızı kalpleri yanyana dizerek organize ederdim. Herhalde oradan kalmış hala okumayı en sevdiğim yayınevi Can'dır. Okuma yazmayı söktükten sonra organizasyon işini yazar isimlerine göre yapmaya başladım, en çok aklımda kalanlar da Atilla İlhan ile Nazım Hikmet'ti. Kafama göre bazı kitaplardan açıp okuduğum sayfalar, yerini yaşım ilerledikçe okuyup sevdiğim yazarlara bıraktı. Kütüphane de benimle birlikte büyüdü, rafına sığmaz oldu. O kitaplığın büyüklüğü annemin çocukluk ve genç kızlık yıllarında tam bir asosyal olduğunu düşünmeme sebep olsa da, hala en vazgeçilmezimdir.

Nazım Hikmet'le ilk tanışmam böyle oldu; ama onu okumak için bekledim, acele etmedim, anlamak istedim, ona biraz geç kaldım belki ama Nazım'ı anladım. 20 yaşımda annemin hediyesi bir kitabıyla tanıştım onunla, ve her Nazım'la tanışan gibi gerisini getirdim, mecburdum aslında; çünkü anladım ki anadilimin tüm nimetlerini en başarılı şekilde kullanan kalemle tanışmıştım. Hayran kaldım; yazdığı her cümleye, yaptığı her betimlemeye. Türkçe'nin ne kadar kıvrak, güzel, yaratıcı ve estetik bir form alabileceğini gördüm. Duvarımda posteri, Vera'sıyla bir fotoğrafı ""Şehrime Ulaşamadan Bitirirken Yolumu/Nazım ve Vera Moskova’dan İstanbul’a" sergisinden, Bir gül bahçesinde dinlendim senin sayende diye devam eden, güzel aşık olan adamdan,
"ah benim sevdasında bencil; ama yüreğinde sağlam sevdiğim.
aklıma gelişini seveyim; ne güzel darma duman ediyorsun beni." diyebilen adamdan. Ülkesine dönmek için ölmek zorunda olan adamdan... Gelelim bu yazının konusuna; Nazım Hikmet Büyük İnsanlık; Kendi Sesinden Şiirler. Kitap Ocak ayında Yapı Kredi ve İş Bankası Kültür Yayınlarının ortak çalışmasıyla çıktı. Nazım ülkesine sesiyle döndü.

1961 yılında Nazım Hikmet ve Bedri Rahmi Eyüboğlu Paris'te bir araya geliyorlar ve Bedri Rahmi, Nazım'ın kendi sesiyle okuduğu 56 şiiri kaydediyor. Daha da güzeli, o dönemde yasaklı olan Nazım'ın sesinden önce Bedri Rahmi kendi sesiyle "Mor" şiirini okuyor. Kitaptaki cümleyle "adeta kendi sesini Nazım'a siper ederek." Kayıt senelerce Bedri Rahmi'nin oğlu ve gelini tarafından saklanıyor. Tam 50 sene, ve sadece bu bant kaydı değil aynı zamanda Nazım'ın annesi Celile Hanım tarafından yapılmış bir portre de ortaya çıkıyor. Bu kayıt Bedri Rahmi'nin eserlerini yayınlayan İş Bankası Kültür Yayınları'na teslim ediliyor ve yayınevi Nazım'ın eserlerini yayınlayan YKY ile işbirliği yaparak bu kitabı ortaya çıkartıyor. Çok da güzel bir işe imza atıyor. Kaydın bir diğer önemi de şimdiye kadar hiç yayınlanmamış iki şiiri de ortaya çıkartması. Banttaki ses çok iyi temizlenmiş, Nazım berrak, parlak yanıbaşımızda, şiirlerini okumak bir zevk, bir de onun sesinden dinlemekse bambaşka...
En sevdiğim şiirlerinden biriyse, biraz da adımın Deniz olmasına istinaden, bu kitapta, bir de Nazım'ın sesinden...

Bulut mu olsam,
gemi mi yoksa,
balık mı olsam,
yosun mu yoksa?
Ne o, ne o, ne o.
Deniz olunmalı, oğlum,
bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla.


"Ve Nazım Hikmet sorar: Başlayayım mı Üstad?
Bedri Rahmi yanıtlar: Başla Reis!"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder